ÜLKÜCÜLERİN MEKANI
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

ÜLKÜCÜLERİN MEKANI

SİTEMİZDEKİ PAYLAŞIMLARIN HEPSİNİ GÖRMEK İÇİN ÜYE OLMALISINIZ
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Filistin'i siyonistlere Kim Sattı ? Aldülhamid'e Hain Diyenler Okusun

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Bozkurt09

Bozkurt09


Mesaj Sayısı : 137
Kayıt tarihi : 18/02/09
Nerden : Aydın

Filistin'i siyonistlere Kim Sattı ? Aldülhamid'e Hain Diyenler Okusun Empty
MesajKonu: Filistin'i siyonistlere Kim Sattı ? Aldülhamid'e Hain Diyenler Okusun   Filistin'i siyonistlere Kim Sattı ? Aldülhamid'e Hain Diyenler Okusun Icon_minitimeÇarş. Şub. 18, 2009 8:40 pm

FİLİSTİN’İ SİYONİSTLERE KİM SATTI?

Sonuçlarını en acı şekilde yaşamaya devam ettiğimiz, dünya siyasi tarihini çok uzun yıllardır meşgul eden ve çözümü nihayetsiz gibi görünen Filistin meselesinin Osmanlı tarihine denk düşen bölümleri ile ilgili birkaç başlığa göz atma ihtiyacı duyduk. Duyulan bu ihtiyaç, halihazırda İsrail tarafından bölge halkı üzerinde devam ettirilen saldırı ve katliamların, Batılı ve Arap yazar-çizer takımı tarafından tarihi bağlamda Türklere mâl edilme uğraşlarından kaynaklanmıştır. Yazılan bu yazı tüm bu mesnetsiz ve terbiyesiz suçlamalara bir cevap mahiyetinde olmaktan öte, herkes tarafından unutulan veya bilinçli bir şekilde unutturulan tarihi gerçeklikleri, özellikle ilgili kişilere hatırlatmak amacı ile kaleme alınmıştır.

Herkes tarafından bilindiği gibi Filistin toprakları üç tek Tanrılı din tarafından da kutsal kabul edilen bir coğrafyada bulunmaktadır. Filistin, Museviliğin ve Hıristiyanlığın doğduğu topraklar olduğu gibi İslâm peygamberi Hz. Muhammed’in de kutlu Miraç olayını gerçekleştirdiği yerdir. 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Türk hakimiyeti altına alınan Arz-ı Filistin, bu tarihten itibaren Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı 1918 yılına kadar fiili olarak Türk idaresi altında kalmış ve 1914-1918 arasında vuku bulan Dünya Savaşı’nı saymazsak belki de tarihinin en mutlu ve mesut dönemini yaşamıştır.

19. yüzyıl sonlarında yaygın olarak özellikle Batı ülkelerinde görülen ve gün geçtikçe artan ırkçı teoriler ve Sosyal Darwinizm kurallarının, hemen her ülkede yerleşik bir hayat süren ve bir şekilde toplumdan dışlanan Yahudilere karşı bir düşmanlık hareketine dönüşmesi sonucunda gün yüzüne çıkan, ve o tarihten itibaren dünyanın başına bela olan Siyonist hareket, en etkili çıkışını 1892 yılında İsviçre’nin Basel kentinde efsanevi liderleri Theodor Herzl’in başkanlığında yaptı. Herzl Yahudilere, vatanı olmayan bir millete, milleti olmayan bir vatan yani Filistin’i vaad ediyordu. Evet Yahudilerin bir vatanı yoktu doğru, ama ya Filistin? Filistin üzerinde hiçbir insanoğlunun yaşamadığı boş bir toprak parçası mıydı? Tabi ki hayır! Bu dönemde sadece Kudüs sancağında yaşayan Arapların sayısı 500.000 dir. Bunların yanında hatırı sayılır derecede Ortodoks Hıristiyan _ki Rusya’nın koruması altındadırlar_, Katolik Hıristiyan ve Maruniler_ki onlarda Fransa ve İtalya’nın koruması altındadırlar_ ve çeşitli kiliselere bağlı (mesela Grek Kilisesi) azınlıklar bulunmaktadır. Dolayısıyla Herzl açısından yapılacak ilk şey Filistin’de Yahudi yerleşimini sağlayacak koloniler kurmak ve buraya dünyanın her tarafından getireceği ırkdaşlarını yerleştirmektir. Bu iş için müracaat edeceği makam bellidir: Osmanlı hükümdarı 2. Abdülhamid.

Osmanlı Devleti’nin bahsi geçen dönemdeki durumu hiç de parlak değildir; Rusya’ya karşı yapılan 93 Harbi kaybedilmiş ve Ruslar Yeşilköy’e kadar ilerlemişler, durum ancak diğer Avrupalı devletlerin müdahalesi ile az da olsa düzeltilebilmiştir. Mali açıdan ise durum içler acısıdır; bir taraftan Avrupalılara verilen kapitülasyonlar, diğer taraftan devletin elini kolunu bağlayan Düyun-u Umumiye idaresi ve her geçen gün artan dış borçlar ve tüm bunların getirdiği siyasi baskılar… Osmanlı ölüm döşeğindedir ve Düvel-i Muazzama Osmanlı topraklarının paylaşımının hesabını yapmaktadır. Tüm bunlara rağmen Sultan Abdülhamid Siyonistlerin attığı her adımı Avrupa ve Amerika’daki casusları vasıtasıyla dikkatle incelemekte, ve Siyonist hareketi destekleyen Avrupa hükümetleri ile temasta bulunup, Yahudilerin Filistin’e göçünü destekleyen hükümetleri bazen ikna etmeye çalışmakta, bazen de münasip bir dille tehdit etmektedir. Alman imparatoru 2. Wilhelm Yıldız Sarayı’na yaptığı ziyaret sırasında _ki Almanya o dönemde Osmanlı’nın en yakın müttefikiydi_ padişaha, Yahudilerin Türkiye için hiçbir zaman tehlike arz etmediğini, ama Yahudilerin her tarafta baş belası oldukları için onları Almanya’dan kovup kurtulmak istediğini söylediğinde , Sultan’ın Kayzer’e verdiği cevap çok netti: Sultan’ın ne Siyonizmle ne de bağımsız bir Yahudi krallığıyla işi yoktu! Evet Osmanlı 1492 senesinde İspanya’daki katliamdan kaçan Yahudilere kucağını açmış ve mezalime uğramış olan insanları koruması altına alarak dünya yüzünde Yahudilerin insan gibi yaşayabileceği tek devlet olma özelliğini almış ve bunu bu döneme kadar devam ettirmişti. Ama hepsi bu kadardı.


Theodor Herzl 1896 senesinde Yahudilerin Filistin’de ki kolonizasyon planları ile ilgili, Osmanlı nezdindeki ilk teşebbüsünü Polonyalı bir soylu olan Kont Newlinski (kendisi Abdülhamid’in casuslarından biridir) aracılığı ile yapar. Aldığı cevap şudur: “Ona söyle bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan tekrar kanlarımızla örteriz. Benim Suriye ve Filistin alaylarımın efradı birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi dahi geri dönmemek üzere hepsi muharebe alanında kalmışlardır. Türk imparatorluğu bana ait değildir, Türk Milletinindir. Ben onun hiçbir parçasını vermem. Bırakalım, Museviler milyonlarını saklasınlar, benim imparatorluğum parçalandığı zaman onlar, Filistin’i hiç karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat, yalnız bizim cesetlerimiz taksim edilebilir. Ben canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına müsaade edemem.”(Gizli belgelerle Abdülhamid devri ve İngiliz ajanı Yahudi Vembery )


Siyonistlere iletilen mesaj çok açıktır, ama Herzl de inatçıdır. Herzl’in danışmanı Çanakkale Boğazı’ndan geçip Filistin’e giderken “Bizim düşlerimizin kanatları vardır, sınır tanımazlar. Yehova’nın Eski Ahit’te vaat ettiği Nil’den Fırat’a kadar tüm bölgeler Yahudi kolonizasyonuna açılmalıdır.” diyecektir. 1899 yılında ikinci teşebbüsünü yapar. Siyonist örgütler bilmektedirler ki Osmanlı mali açıdan çok zor bir dar boğazdadır ve Yahudi bankerler tüm Avrupa para piyasalarını ellerinde tutmaktadır. Yahudilerin Filistin’de yaşamalarını _dikkat edin bahsi edilen kesinlikle bir devlet kurmak veya orada yaşayan halkı bu topraklardan sürmek değil sadece Yahudilerin bu topraklarda Osmanlı tebası olarak bulunmaları_ sağlamak amacı ile Osmanlı Devleti’ne teklif ettikleri para miktarı tam 20 milyon İngiliz Sterlini! Osmanlı’nın o dönemdeki toplam dış borcu ise tam 2 milyon İngiliz Sterlini! Bu miktar Osmanlı’nın tüm mali sorunlarını bir çırpıda bitirebilecek bir rakam. Peki verilen cevap: “Yabancı dinden olanları , kıymık gibi etimize, kendimiz soktuğumuz devirler geçti. Devletimizin hudutları dahilinde ancak kendi milletimizden olanları ve bizimle aynı dini inançları paylaşanları kabul edebiliriz.”


Yahudilerin Filistin’de yerleşimine engel olmak için de çok şiddetli kanunlar çıkarılır ve Berlin antlaşması ile bir kısmı elimizden çıkan Kafkasya’daki Müslüman Çerkezler tampon olarak Havran bölgesine yerleştirilirler. Yahudilerin bölgeye giriş çıkışları sıkı denetim altına alınır, ziyaret amaçlı giriş-çıkışlar bile belirli bir süreye bağlanır ve en önemlisi Yahudilere toprak satışı kesinlikle yasaklanır. Ama Siyonistler ısrarcıdır, alınan tedbirler karşısında bölgeye giriş yapabilmek için faklı yollar bulurlar: Kimlik kartlarında din hanesi bulunmayan ve Osmanlı üzerinde her türlü yaptırım gücü bulunan İngiliz ve Fransız uyruğuna geçmek gibi. Bulunan bu yöntemle Osmanlı hem Yahudilerle hem de sözü edilen devletlerle uğraşmak zorunda bırakılır. Uyruk değişikliği yapan bu Yahudiler Araplardan toprak satın almaya başlarlar, 5 kuruşluk toprağa 200 hatta bazen 300 kuruş vermektedirler. Fiyatları oldukça cazip bulan Araplar toprak satışına devam ederlerken durumun farkına varan hükümet satışları inceleyip bir kısmını iptal yoluna giderken Batılı devletlerin baskılarıyla karşılaşır ve iptal yerine satılan araziler üzerinde tarım yapılmasını dolayısı ile gelir elde edilmesini yasaklar. Tüm bu yasaklamalara rağmen bölgede Yahudilere yapılan toprak satışı engellenemeyince 2. Abdülhamid Musul ve Kerkük bölgelerinde bulunan petrol kaynaklarının bulunduğu topraklarla birlikte Filistin’i de şahsi hazinesinden ayırdığı para ile satın alır ve bu toprakları mülk-ü şahanesi olarak ilan eder.



Ama bu sırada Osmanlı’nın içindeki siyasi durum karışmış ve iktidara Jön Türklerin bir kolu olan İttihat ve Terakki Partisi gelmiştir. Padişah’ın tahttan indirilmesi de utanç verici bir şekilde vuku bulmuş ve iktidarda bulunduğu süre içerisinde Siyonistlerin her türlü emelini engellemiş olan Sultan, içlerinde Emanuel Karasu adlı bir Siyonistin de bulunduğu bir grup tarafından Selanik’te bulunan Alatani Köşküne sürgün edilmiştir. İlk aşamada Yahudilerle iyi ilişkiler kuran İttihatçılar bir süre sonra Siyonist tehlikenin farkına vararak Abdülhamid döneminde uygulanan kanunları devam ettirmiş ve hatta bir kısmını daha da sertleştirmişlerdir.


Birinci Dünya Savaşı’na doğru gidilirken İngiltere tarafından desteklenen Arap milliyetçiliği hareketi Hıristiyan Arapların da katılımıyla oldukça güçlenmiş, bunun yanı sıra Yahudilerin bölgede kurdukları gizli teşkilatlar da Osmanlı aleyhine aktif bir şekilde çalışmaya başlamışlardı. Savaş patlak verdiğinde Filistin topraklarını kanları ve canları pahasına koruyan Türk askerleri Gazze’de İngilizlere karşı iki büyük zafer kazanmış _ki bu savaşlarda İngilizler askerlerimize karşı kimyasal silahlar kullanmışlardır_ ama Araplar ve Yahudiler tarafından arkalarından vurulmuşlar ve ihanete uğramışlardır. Araplar savaş esnasında İngiltere tarafında yer almışlardır. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanması ile birlikte Misak-ı Milli sınırlarına çekilen Türk ordusundan sonra Filistin 1917 yılında İngiltere’nin egemenliği altına girmiştir. 1917 yılında yani Türklerin Filistin topraklarını terk etmek zorunda kaldıkları yılda her türlü girişim ve zorlamaya rağmen bölgedeki Yahudi nüfusu toplam nüfusun % 10 unu bile geçmemektedir.


1922 yılında daha sonra bölgede yaşayan halka bağımsızlığının verilmesi kaydı ile İngiltere mandası altına giren Filistin’de satılan topraklar sonucunda Yahudi nüfusu hızla artmış ve bilindiği gibi 1948 yılında Siyonist emellerinin ilk basamağı olan İsrail devleti kurulmuştur.


Abdülhamid’in şahsi malı sıfatında bulunan mülklerle ilgili olarak adı geçen ülkelerde açılan davalarla mirasçıları tarafından geri alınmaya çalışılmış, ama Lozan Antlaşması’nın 60 maddesinde belirtilen hususlar nedeni ile (hazine-i hassa emlaki Türkiye’den toprak ilhak eden devletlerin malıdır) hiçbir netice elde edilememiştir. Zaten elde edilmesi de mümkün görünmemektedir. Antlaşmaya imza atan Batılı devletlerin Musul-Kerkük ve Filistin gibi Ortadoğu’nun göbeğinde bulunan ve paha biçilemeyen arazileri tekrar Türklere bırakmaları safdillilik olurdu. Zaten onlarda kendilerini garanti altına almak amacı ile imzaladıkları antlaşmaya ilgili maddeyi bizzat kendileri eklemişlerdi. 2. Dünya Savaşı sırasında Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan tarafından İnönü hükümetine sunulan bu tapular o dönemde İnönü tarafından reddedilmiştir.


1517-1917… Tam 400 yıl süren Türk hakimiyeti ve adaletin hüküm sürdüğü, hiçbir din mensubunun incitilmediği kutsal topraklar… 2002 yılında Beytüllahim’de (Hz. İsa’nın doğduğuna inanılan mağara) ki Doğuş Kilisesi’nin açılıp-kapanması ile ilgili olan anahtar krizini hatırlar mısınız bilmem. Ermeniler, Katolikler ve Ortodokslar birbirlerine girmişlerdi kilisenin kapısını hangi cemaat lideri açacak diye. Anlaşmazlığa çare bulunamamış, FKÖ’ nün efsanevi lideri Yaser Arafat çözümü Türkiye’den yardım istemekte bulmuştu. Osmanlı döneminde kilisenin kapısı o bölgenin en saygın Müslüman ailesinin lideri tarafından açılıp-kapatılıyor ve hiçbir sorun yaşanmıyordu. Arafat Türkiye’den yine aynı şeyi talep ediyordu. Araplar Türk adaletini mi özlemişlerdi acaba?
Yıl 2006. İsrail Filistin bölgesinde bulunan ülkelerde fütursuzca katliamlarına devam ediyor, bildiğini okuyor ve belki de yukarıda bahsi geçtiği gibi Tevrat’ta vaat edildiğine inandıkları Büyük Siyon için Bölgenin kuzeyine doğru ilerliyor. Nihai hedefleri Fırat Havzası! Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde Kuzey Irak’ta hüküm sürmeye başlayan Yahudi Barzani kuvvetleri… Siyonistlerin ilk amaçlarına ulaşmaları yaklaşık 50 yıllarını aldı. Ya daha sonraki hedefleri?


Üç kuruş uğruna şereflerini, namuslarını satar gibi topraklarını Yahudilere satanların torunları şu anda Yahudiler tarafından katlediliyor ve her şeye rağmen kaybettiklerini geri almaya çalışıyorlar. Allah yardımcıları olsun.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Filistin'i siyonistlere Kim Sattı ? Aldülhamid'e Hain Diyenler Okusun
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
ÜLKÜCÜLERİN MEKANI :: İÇERDEKİ VE DIŞARDAKİ HAİNLER :: DIŞARDAKİ HAİNLER-
Buraya geçin: